24 Kasım 2017 Cuma

KÜLTÜR EMPERYALİZMİ VE SATILIK TOPLUM

Bugünlerde ülke gündemimizi oluşturan konulara bir bakalım. Çocuk Tecavüzleri, Ali Ağaoğlu'nun Ortancası , Reza'nın ABD'de tutuklanması ve Bitmeyen Terör. İlk 2 ve son 2 birbiriyle yakından alakalı ama aslında hepsi bütün. Nasıl mı , anlatalım.
Çocuk tecavüzlerinden başlayalım. Aslında hep vardı kulak arkası edildi bir süre. Sonra internete suç bulundu malum sitelere tek tek yasak kondu. VPN çıktı mertlik bozuldu o ayrı. Maksat şekilde hükümet karşıymış gibi görünsün. Karşı olmadıklarını hep beraber gördük. Hayvana eziyet eden, insana da eder. Kadına şiddet devam ettikçe de çocuk tecavüzü bitmez. Kadına şiddet derken sadece fiziki şiddeti konuşmuyorum. Fiziksel şiddete yol açan ve bizzat izin veren arka plandan bahsetmek lazım. Duygusal şiddetin her türlüsüne izin veren satılık bir toplum zihniyeti oluştu. Ortalık sahte evlilikten geçilmez oldu. Kadınlar sosyal statü ve para için herşeye izin verir oldu yani resmen tecavüze davetiye çıkarttı. Toplumsal ikiyüzlülük önce çocuğu vurur. Çocuğun duygusal güveni yoksa fiziki güveni olamaz. Yalancı ilişkilere alıştırdığımız, çıkar için yaptıklarımızla örnek olduğumuz çocuklarımıza tecavüz edilince anaları nerdeymiş ? İğne önce kendimize arkadaşlar önce kendimize. Sahte tüm ilişkilere teşne kadınların tecavüze uygun çocukları olur. Boşu boşuna, anasına bak kızını al dememiş atalarımız, değil mi? Erkekler den hiç bahsetmeyeceğim onları da kadınlar yetiştiriyor çünkü.

Gelelim ortancaya. Ortanca yarı gölge seven çiçektir aslında. Ama Ali Ağaoğlu sayesinde lügatımıza başka şekilde de girdi. Arkadaşlar adam haklı, hem de sonuna kadar. Yukarıda bahsettiğim toplumsal ikiyüzlülük buna zaten izin veriyor. Adam 3 tane almış 5 tane almış kime ne, kadınlar razıysa, mutluysa ve ses çıkarmıyorsa. Dikkat ettim erkekler bu durumu daha çok eleştiriyor. Neden, çünkü kötü rol model oldu. Ali Ağaoğlu kadar para kazanamayıp 3 taneyi açık açık alamayacaklar, çıta yükseldi. Haa görünüşte tek eşli diğer zenginleri örnek göstermeyin bir zahmet, onların ki zaten başından itibaren çıkar evliliği ve mal koruma üzerine olduğundan ne kadar gizli o kadar makbul sınıfına giriyor.

Malumuz Reza ABD'de tutuklandı. Bak sen Allahın şu işine. Terör azmış, devletle rahat rahat bu kadar kolay açıktan alay edilmeye hatta yuh çekilmeye başlanmışken tam sırasıydı. Üstelik çocuk tecavüzleriyle denk geldi. Şansa bak. Tesadüf değil arkadaşlar. Kendi ayağına sıkıp tökezleyenin 3 şansı vardır. Bir neden kendi ayağıma sıkıyorumu düşünür çözüm bulur. İki, insanın burnunu boktan kurtaran her aman dostu değildir atasözünü hatırlaması ve elinden tutana dikkat etmezse vermek zorunda kalacağı tavizlere karar vermesi gerekir. Üçüncüsü açık düşmanlık, düşene bir tekme de benden hesabı. Bu düşmanı sevin, en azından dürüst ben düşmanım diyor. Kimle karşı karşıya olduğunuzu bilirsiniz. Reza, TC vatandaşı üst düzey bürokratların adını verince ne olacak? ABD, ben bunları uluslararası suçlardan yargılayacağım verin derse ne yapacağız?

Geldik sonuncuya. Bu en berbatı en çok içimiz yakanı. Bitmeyen terör, bitmeyen şehitler. Şehirdeki teröre taşeronluk yaparak, ilerde kuracağı devlet için taviz vererek kardeşinin canına kıymayı meşru sanan terör zihniyeti kendi ayağına sıkmıştır. Üstelik silahlı yoldan hükümeti değiştirmeyi hedef aldığını açık açık beyan etmiştir. Açık açık ben devleti zora sokuyorum hodri meydan demiştir. Çok safsınız diyeceğim ama bu saflıkla yönettiğiniz milyonlarca dolarlık silah ve uyuşturucu ticareti yapılamaz. Daha çok tarih okumalısınız. Suriye ve Irak, nasıl kurulup, şimdi niye savaşa sürüklendi diye düşünmedinizse ayıp etmişsiniz. İranı karıştırmayın. İran, Türkiye gibi, imparatorluk mirası bir devlet. Bu yüzden bölgesel olarak hala çok belirleyici. Olan hem sizin hem de bizim çocuklarımıza oluyor. Bizi sokakta açıktan açığa çatıştıracaklar, uyanın. Bu millet vatanı için ölür ve öldürür. Konu vatansa gerisi teferruattır. Sözde solcular, nasıl ulusalcılar ve HDP yandaşları olarak bölündü bir düşünün. Geçmişte sağ ve sol güya bu vatan için çatıştı sokakta, sonra askeri darbe oldu. Bu arada TC hangi tavizleri verdi de, hala belimizi doğrultamamaktayız, bir düşünün.

Veee tüm bu olanların tek sorumlusu bizleriz. Atatürk fiziki savaşı vererek ve liderlik ederek bu vatanı kurtardı. Bize geriye bir takım kültürel devrimler ve Türk kültürüyle ilgili kitaplar, yazılar sözler bırakarak gitti. Kurtuluş Savaşımız daha bitmedi ki. Kültür savaşımızı Müslümanlıkla destekleyerek kaybetmeye çok yaklaştık. Atatürk, Hilafeti laf olsun diye mi kaldırdı ? İmparatorluğu kurmuş ve yüzyıllarca yönetmiş bir aileyi laf olsun diye mi sınır dışı etti ? Biz Türkler özümüze dönerek kendi kültür devrimizi yapmadıkça kurtuluş savaşımız sonlanmayacak. Yukarıda bahsettiğimiz konular Türk kültürünün neresine denk düşüyor bir düşünün Düşmüyorsa hangi kültür emperyalizminin kölesi olduk da ABD savcısından medet umar olduk. Haa, Türk kültürü neydi acaba halindeyseniz vah bize.

Acı reçete: Bursa Nutku, okuyunuz.

25.03.2016

DEVRİM- BİR OTOMOBİL HİKAYESİ

Bugünler de  yine bir otomobil  meselesi  gündeme  oturdu. Cumhurbaşkanımız  TOBB'a   yapın demiş, onlar da yaparız demişler. Devrim'in üretildiği  1961 tarihinden  bu  yana  ülkemizin  içine bulunduğu  zihniyetin  değiştiğini zannediyor  olmalı. Değişmiş  olsaydı   o otomobil bugüne kadar  zaten sokaklar da olurdu.   1961'de bürokrasimiz de  varolan  aşağılık kompleksi  hala devam ediyor.  Adı DEVRİM olan  bir arabanın  zaten  sokaklarda  dolaşmasına  izin  vermezlerdi  adı  İNKİLAP olsaydı belki. Şekilcilik hala kanımız da dolaşıyor. Şekilcilik takıntımızı  hayatımızın her yönünde  yaşıyor  hatta başkalarına dayatmaktan çekinmiyoruz.  Bırakın yeni bir yerli otomobil yapmayı da  DEVRİM'i yürütsek yeter. Yani DEVRİM'i  çoğaltalım sokaklarda gezelim, dolaşalım.  Ama  hala   DEVRİM'in  sokaklarda  yürümesine tahammülümüz yok. Söz de Atatürkçülere selam olsun. Şekilcilik takıntımıza kapak olurdu.
TOBB'a gelirsek. Bugüne kadar  TÜRK MALI için ne yapmış. Böyle bir strateji belgesi var da bizim haberimiz mi yok. Sırf meraktan TOBB'un web sitesini ziyaret ettim. Böyle bir belge yayınlanmış mı diye, bulamadım. Zaten TÜRK MALI diye Google da arama yapınca karşıma ilk çıkan şey adı Türk Malı olan dizi. Hayatımız romandı, filim bile oldu ama maalesef  gerçek olamadı.  
Türk Malı Belgesi kanunu AB'ye katılım sürecinde yani AB'nin dayatmasıyla 6 Temmuz 2013'de  yapılmış. TOBB o dönemde sağolsun 252 odasıyla bu işin hazırlık çalışmalarını yürütmüş. Odalara Türk Malı Belgesi verme hakkı tanınmış falan. Sonrası mı? Sonrası yok. AB demiş biz yapmışız IPA yardımlarından para almak için. Bu kadar. Yani strateji belgesi değildir.
Hiç hayal etmediğimiz, düşünmediğimiz, olmasını arzu ve tutkuyla istemediğimiz bir şey TÜRK MALI: Övünemiyoruz TÜRK MALI ile. Dizinin konusu da oldukça  manidar toplumumuz da oldukça yaygın olan mutsuz ve trajik evlilik komedisi. Hayatımızın  kalitesi ortadayken Türk Malı Strateji Belgesi falan gibi laflar eden biz entel takımı da sadece durum tespiti yapıyoruz. Seyirciyiz çünkü. Değişime izin yok seyretmek serbest, her zamanki gibi. Ali Koç'a Fenerbahçe üzerinden CHP dayatması yapacağınıza Her il için bir tane örnek DEVRİM arabası ürettirin de görelim. Bu işi kafaya takan olursa kimselerin beğenmediği OTO Sanayi sitelerinde ki otomobil takıntılı abilerimiz olur.
!961'de tarım ülkesi olmaktan vazgeçip oto montaj sanayi ülkesi olmaya başladığımızdan bu yana  56 yıl geçmiş. O gün üretip sattığımız OT'un bile hala yerli tohumu yok. Yerli tohum çalışmaları entel hobisi düzeyinde. Otomobil üretirsek bizden fındık almazlar demişiz zamanında acaba şimdi üretsek bizden fındık alırlar mı? J)). Şaka bir yana Türk Malı Türk'ün Malı  hayalini bile kurmazken , yerli araba üretsek ne olur. Daha havalı diye , daha prestijli diye , parası var almış desinler diye yabancı bir marka arabayı almayacak mıyız yani. Hadi canım sende…05.06.2017

29 Aralık 2015 Salı

BEN NE DEDİM, SEN NE ANLADIN?
Bugün bir süredir tanıdığım, sevdiğim ve düşünce frekansımızın oldukça benzer olduğu bir abimle sohbet ettik. Onunla sohbet etmek benim için her zaman zevk olmuştur. Çünkü en az çabayla kendimi en rahat ifade edebildiğim ve engin hayat tecrübesinden de yararlandığım dostlarımdan biridir.
Bugün bana artık kendini insanlara ifade etmekten yorulduğunu ve bu yüzden sıklıkla susmayı tercih ettiğini, bildiği konuları bile sorulmadıkça anlatmadığını, insanların kafasının gerisinde tuttuğu görünmeyen kötü düşüncelerden yorulduğunu söyledi. Haklısın dedim, bende aynı fikirdeyim. Yıllar önce iyi tanıdığım bir İngiliz komşum beni şöyle uyarmıştı. Siz Türkler kafanızdaki düşünceyi söylemektense karşınızdakini sınamayı tercih eder yada dolaylı yollardan bilgi edinmeye çalışırsınız. Yanlış yapıyorsunuz kafanızda ne varsa sorun ve yanıtınızı alın, lafı dolaştırmayın dedi. O zaman, bunu bana söylemesini son derece tuhaf bulduğumu itiraf ediyorum çünkü yakın çevrem beni fazla dobra, aklındaki pat diye söyleyen biri olarak bilir ve tanır. Anlaşılan o ki yıllar beni de yormuş, bende ona dolaylı bir dil kullanmışım. Aklıma geleni pat diye söyleme huyumdan yıllardır çekdiğimi ve söylediğimin söylediğim şekilde anlaşılmadığını hissedince bende fazla seçici ve suskun oldum.
Sıklıkla karşımıza çıkan durum, o böyle dedi ama şöyle demek istemiştir üzerinden yapılan akıl yürütmeler ve değerlendirmeler. Şöyle demek istesem şöyle derdim deseniz bile inanılmaz. Çünkü kurnaz olmak erdemdir ve akıllılıktır bu ülkede. Dürüstlük hemen cezalandırılır. Gizli bir amacın yoksa niye doğruyu söyleyesin ki artık o kadar iliklerimize işlemiş ki, yalancılar gerçekleri söyleyenlerden ne yazık ki daha inandırıcı olmuşlardır. Biz gözle gördüğümüze değil, olduğunu sandığımıza inanmayı tercih eden kendimizi kandırmaya alışan bunun suçunu da karşısındakine atan bir toplum olduk. Kendinizi inandırdıklarımız bir gün kendi hayatınızın gerçeği olur ama körleşmekten farkedemezsiniz. Körler sağırlar biribirini ağırlar toplulumuza hoş geldiniz. Anlamadan dinlemeden yargıda bulunan, bulunduğu yargıya gözü kapalı inanan insanlar topluluğuyuz . Bağırınca, şiddet gösterince rahatlıyoruz ama iş sorun çözmeye gelince ortada yokuz. Sorunu çözmek değil karşımızdakini umarsızca yıpratmak amacındayız, böyle daha güçlü hissediyoruz çünkü. Algı zafiyetimizi farkedenler sosyal medya üzerinden ve dedikoduyla psikolojik savaş başlatıyor, onu bile farkedemez durumda oluyoruz. Ortadoğululuk zihniyetlerimizi de ele geçirmiş durumda. Eğriye doğru, doğruya eğri demek işimize geldiği sürece de daha çok çekeriz milletçe. Dedikodu, şiddet, taciz, çekememezlik milli karekterimiz olacak nerdeyse. Hep en iyisini bilen biz kendi söküğümüzü dikmek yerine başkasınınkini göstererek kendimizi iyi hisseder olduk.
Okumayı seven ve yücelten bir millet de değiliz ama size Voltaire’in Zadig’ini okumanızı öneriyorum. Akıl ve vicdan tutulmasından kaynaklanan muzdaripliğe iyi geldiğine inanıyorum. Şöyle başlar;
ZADİG yada YAZGI
Doğu Öyküsü
ONAY
Aşağıda imzası bulunan ve bilge, hatta zeki geçinen ben, bu el yazmasını okudum ve istemeye istemeye onu meraklı, eğlenceli, ahlaki, felsefi ve romanlardan nefret edenlerin bile beğenisine layık buldum. Bu yüzden, Kazasker Efendi’ye onu berbat bir yapıt olarak betimleyip güvence verdim

27 Kasım 2015

Küçük Şeyler

hayat hep küçük şeylerden oluşur
sabahları günaydın, akşamları iyi akşamlar mesela
bazen bir kahve, bir gülümseyiş, bir selam
sizin için çok kolay ama başkası için anlamı büyük olan küçük şeyler
hayat hep hareketlerden oluşur
sabah uyanırız, kalkarız, giyiniriz
yeriz, içeriz, gezeriz, oynarız
bazen uzaklara dalar, bazen yanımızdakine gülümseriz
sizin için çok kolay ama bazılarımız için anlamı büyük olan hareketler
hayat hep bugünlerden oluşur
dün zaten bitti, yarın daha gelmedi
yaşamak bugün için var, belki de yarın yokuzdur
bazen dünü hatırlamaktan, bazen de yarını hayal etmekten
hep es geçiyoruz bugünü
sizin için bugünü yaşamak belki çok kolay ama bazılarımız bugünü hiç yaşamamış olmayı istedi
liste uzun, ben yorgunum, içinde senin olmadığın bugün de bitti
29 Kasım 2015

ekoköy çocuklarımız için alternatif bir gelecek

ekoköy çocuklarımız için alternatif bir gelecek
bolluk ve bereket

YEREL ÜRÜN_ Sağlıklı yiyecek için yerel üreteci kayıt ağı oluşturuyoruz!

Merhabalar,

1999 yılında İstanbul'dan köye göç ederek başlayan yolculuğum hala devam ediyor. 2007 yılı bizim için İstanbul'a dönerek yeniden yapılanma sürecini başlattı.
Köy'de geçirdiğim yıllar bana köylünün şehirliden daha çok insiyatif sahibi olduğunu ama birtakım kanalları açmak için kendini yetersiz hissettiğini öğretti. O yıllarda SAC AYAGI Modeli olarak tanımladığım bir yerel sürdürülebilir kalkınma öngörüsü yazdım. Okuttuğum çoğu kişi çok idealist ve hayalci olduğumu yazdıklarımı gerçekleştirmek için en az 10 yıla ihtiyacım olduğunu belirttiler. Eğer 2002 yılını başlangıç sayarsak 6. yılımıza girdik.

6 yılda yapabildiklerimiz:

1. Sac Ayağı Modeli Tübitak'a kaydoldu.
2. Dünya Ekoköyler ağı projeyi okudu . Bu sayede Findhorn Vakfı'nın Ekoköy eğitimini alabildim.
3. Sac Ayağı modeli Leader Plus Yani Avrupa Yerel Kalkınma Programına kaydoldu.
4. Ispanya Asturias'dan projeyle ilgilendikleri haberi geldi. Asturias'a gittik ve gördük ki yazadıklarımız yapılmış yani hayal değilmiş. Üstelik nasıl yapılacağını da anlattılar.
5. Bildiklerimizi köylüye, yerel yönetime, üniversiteye anlattık.
6. Kendi projemize inandığımiz için yerel ürün için marka başvurusunda bulunduk ve logomuz onaylandı.
7. Köyde yeni zeytinyaği fabrikası inşaatı başladı.
8. Tariş bölgede organik zeytinyaği için sertifikalandırma başlattı.
9. Köylü marka başvurusunda bulunmaya başladı
10. ÇÖMÜ Ayvacık'da Aristo Meslek Yüksekokulu açtı.
11. Bir grup insan Ekoköy kurma girişimi için bölgeye geldi ve yerleşti. Imeceevi doğdu.
12. Buğday Derneği bölgeyle ilgilenmeye başladı ve arazi aldı.

Bundan sonra yapacaklarımız:
Kentten köye göç edicem ama nasıl olacak, diyenler
Organik tarım yapıcam ama nasıl diyenler,
Organik tarım yapıyorum ama sertifikam yok diyenler
Ürünüm tarlada kaldı yine perişanız diyenler
Ekolojik ürünüm var pazarlayamıyorum diyenler
Organik ürün çok pahalı nasıl alabilirim diyenler için

HEPİMİZ İÇİN _ Yerel ürün yerel pazar
"100 bin kişiden 1 YTL " kampanyası
Yerel üretici destekleme ağı ve sağlıklı besin için pamuk eller cebe!!

2. Herkes için Sürdürülebilirtarım eğitimi:
Dünyanın her ülkesinde var ama bir tek Türkiye'de öğretilemiyor. Türkçesi yok çünkü henüz çevrilmedi. Permakültür deyince perma ne ?? Nasıl yani ?? denilmesinden bıktık.
İngiltere'deki ve Avustralya'daki yetkililerle bağlantı kurduk.
Egitimleri Türkiye'de ve Türkçe vermek istiyoruz.
Herkes için ulaşılabilir olmalı....

Permakültür sürdürülebilir insan yerleşimlerinin tasarlanmasıdır. Hem felsefi hem de pratik bir yaklaşım olarak mikro klimaya uyumlu arazi kullanımı , fonksiyonel bitkiler, hayvanlar, toprak ve su yönetimi ile insan ihtiyaçlarının grift olarak ilişkilendirildiği yüksek verimli sistemlerdir.
Permakültür yaşadığımız çevre hakkında dikkatli bir düşünme , kaynaklarımızın kullanımı ve ihtiyaçlarımızı nasıl karşıladığımız hakkındadır. Amacı sadece bugün için değil gelecek kuşaklar için de sürdürülebilir sistemler yaratmaktır.

3. Logomuzu kullanarak yerel zeytinyağı ve ürün üretmek isteyen üreticilerle işbirliği yaparak projeye kalıcı kaynak oluşturmak istiyoruz.

4. Istanbul'da ve Çanakkale'de yerel ürün dükkanları açmak istiyoruz.

Tek tek hepinize ihtiyacımız var. El verecekler lütfen ad-soyad ve iletişim bilgisi vermeyi unutmayın!!!